08.03.2021/PAZARTESİ
Kendimi bir ressam olarak hayal ettim az önce. öününde tuvali, bir elinde büyükçe bir palet diğer elinde büyükçe bir fırça.şöyle bir resim çiziyorum… nasıl bir ortam diye sorarsanız, nerede olduğumun bir önemi yok, yalnız karşımda bir dağ var ve ufkunda bir güneş tüm kızıllığıyla parlıyor. ister gün doğumu deyin ister gün batımı.. bir resim çiziyorum sizin merak ettiğiniz ama benim önemsemediğim atmosferde. güneşte bana eşlik ediyor bir bilmece gibi olan görüntüsüyle. fırçam adeta önceden hazırlıklıymış gibi hemen siyah ve beyazı karıştırarak bir ton elde etti. öyle bir karıştırdı ki ne griye benziyor tam olarak ne de siyaha.. bir toprak çizdi sonra biraz kahverengiyi, biraz turuncuyu, sarıyı, kestaneyi andıran bir gövde ve dalları çizdi. ben hiç müdahale etmiyorum, fırçam karar verdi her şeye bende itiraz etmedim. devam ediyoruz… bu arada çok merak etmeye başladım ama sormuyorum fırçama ne yapıyorsun diye.. gövde ve dallar bir çiçeği andırıyor ama sanki ağaç boyutunda bir çiçek. Ama ağaç değil..Acaba ne? ağaç mı çiçek mi? çiçeğin dallarında, pardon ağacın dallarında, pardon çiçeğin dallarında bugüne kadar gördüğünüz her renkte, ebatta, şekillerde çiçekler çizdi. çiçekler her dalı sarmaşık gibi sardı. ama çiçeklerin dalını da çiçeklerin tutunduğu dalı da rahatlıkla görebiliyorsunuz ama birbirlerine sarmaşık gibi bitişikler çiçekler. sonra fırçam beni şaşırtan bir hamle daha yaptı. dev çiçeğin sağ ve sol tarafından gökyüzüne doğru kabuğunda bütün renkleri barındıran uzunca bir dal çizdi. dalların uçları sonsuzluğa kadar uzanıyordu.ama dalın bir kesitinden bir el çıkardı o elin içine bir ay çizdi. sonra diğer tarafta yine aynı şekilde bir el çıkardı. o elin içine de güneş çizdi. sonra nasıl olduysa gökyüzünün bir yerlerinde yani çiçeğin üstünde, çiçeğin bütün renkleriyle yapılmış bir tacın, o çiçeğin üstünde, kendi ekseni etrafında döndüğünü fark ettim. iyice hayret ettim ve aynadaki aksimden kendime baktım. dudağımın bir ucunda küçük bir gülümse belirmişti ve kendimi meraklandırmak da bana adeta zevk veriyordu. ama ben aynadaki aksime yine bir şey soramadım. galiba bende memnundummerak içinde kalıpta bir şey söyleyememekten, soramamaktan. ama merakım beni ele geçirmişti. biraz sonra beyaz bayrak göstermem kesindi. evet o çiçeklerden yapılmış, kendi ekseni etrafında dönen tacın süzüle süzüle çiçeğe doğru indiğini fark ettim. gerçekten doğru söylüyorum tuvaldeki resim bir canlıydı. sonra fırçam nokta koydu. bir adım geri çekilip bana döndü ve gülümsedi. ben hemen soru sordum. hayır sormadım, soru kendiliğinden fırladı ağzımdan ”bu ne?” diye. bu kadarını diyebildi, bu şekilde çıktı ağzımdan. gözlerinin içine baktım. gözlerim ne kadar derinmiş. kaybolacaktım ki tuvaldeki canlı resmi gözlerimde gördüm. aksim bana cevap verdi. ”yaşam çiçeği.. yani bir kadın”.. bu sensin.. tanıdığın bütün kadınlar… dünyadaki bütün kadınlar… evrendeki bütün dişi varlıklar… aksim bana gülümsemeye devam ediyordu.. sonra karşımdaki dağa baktım. güneş hâlâ Olduğu gibi duruyordu. peki bu ne demek diye sordum. aynadaki aksım gülümsemeye devam ederekve ellerini yana açarak, omuzlarını bilmiyorum der gibi kaldırdı. peki atmosfer ne anlatıyordu? aradan bir gün geçmiş ve ben aynı vakitte mi resmi bitirmiştim. yoksa zaman mı durmuştu? zamanda yolculuk mu yapmıştım?
yaşam çiçeği*kadın*kadının ellerinde ay ve güneş.
*ve zamanın belirsizliği*güneşin doğuşu ve batışı.
resme tekrar o an baktığımda, bir an yaşam çiçeğini bir kadın olarak gördüm.