31.01.2016/PAZAR/14:16
Havada asılı kaldığını hissettiğin an, yere çakılacağını da o an fark edersin. Kanatlarında açılmazsa düşüşünü saniye saniye hisseder, vücudun kaskatı, buz gibi olur, inersin derinlere, en derin kuyuya rast gelirsin. Düşerken bir yerlere çarpar, ya kanaya kanaya düşersin ya da dimdik, elin ayağın yapışır düşersin. Sonrasında, birkaç saniye, dakikalara, dakikalar saatlere, saatler günlere, günler aylara dönüşür.
Nihayet vakit gelir gözlerini açarsın, başını kaldırırsın dünyaya ilk geldiğin an ki gibi hüngür hüngür ağlarsın. Ama bazı şeyler değişmiştir. Ağlamadan önce doktor popona vurmamıştır, annen memelerini açmış seni doyurmak için beklemiyordur, etrafında sana gülerek bakan geldiğine sevinenler yoktur. Yapayalnızsın.. Etrafına bakarsın, kapkaranlık, derin, ıssız, pis bir yer. Başını kaldırırsın koyu bir sis, masmavi gökyüzünü bile göremezsin. Azıcık, ufacıkta olsa fark ettiğin şey, küçücük bir ışık huzmesinden başka bir şey değil, o da zar zor fark edilmekte, birden kendine çevrilir bakışların, üzerinde en güzel giysilerde olsa bir anlam ifade etmez senin için o zayıf, titrek, küçücük ışık huzmesinden başka hiç bir şey.
Birden o ışığın, aslında senin yansıman olduğunu anlarsın. Yine ağlamaya başlarsın. Gözyaşların bir gün yağmur, bir gün sel, bir gün şelale, bir gün nehir, nihayetinde deniz olur. Bir gün içinden inci mercan olarak çıkarsın. Müthiş bir şekilde açlık hissedersin. Bunun vücudunun açlığı olduğunu hemen kavrarsın. Ayağa kalkarsın, evvela düştüğün kuyudan çıkman gerekir, ne kadar derin olursa olsun. Üstündekilerini çıkarırsın, belki en pahalı giysilerdi hatta hepsi markaydı ya da belki de o kadar göz alıcı değildi, sadece giyinme ihtiyacını gideriyordu o kadar, hiç önemli değil çıkarırsın, onların artık sana ait olmadığına karar verirsin.
Şimdi çırılçıplaksın, ilk doğduğun gibi. Bedenini ve o derin kuyuyu aydınlatan o ışık huzmesini yani sadece ruhunu alır kuyudan çıkmaya başlarsın. Saatlerce, haftalarca, aylarca… Tırmanırsın… Hiç bıkmadan… Gökyüzü her gün farklı renkleriyle ruhuna aynalık eder, kırılmaz, yıkılmaz, utanmaz, suçlamazsın artık. Sadece heyecanlanır, mutlu olursun. Güneş ısıtır, aydınlatır, huzur, özgüven verir, yaşama sevinci verir, şükran duygusu başta olmak üzere bir çok güzel duygularla adeta yeniden tanışırsın. Ay, dert ortağın olur, kendine bile söyleyemediklerini duyar, sana tercüman olur, bir kandil gibi önünü, arkanı, sağını, solunu aydınlatır. Ruhunu ellerine alır ay, hiç tatmadığın güzel duyguları tattırır, kendi ruhuna aşık olur, sımsıkı sarılırsın bedenine, kendi ruhuna da sarılmış olursun. Ay, sana kendinle barışmayı, kendini affetmeyi, kendini sevmeyi, kendine saygı duymayı, kısacası kendi varlığını, hayatta ne olursa olsun sahiplenmeyi öğretir. Kendin olmayı, hissetmeyi, hissetmenin, duygularının önemini sana anlatır. Evrene yansıttığın ışığınla kendi bulutlu günlerini aydınlatmayı öğretir. Tıpkı kendisinin geceleri yaptığı gibi.
Kalbin coşkuyla çarpar artık, aklın hiç olmadığı kadar dingin ve berraktır. Kimsenin son haline nasıl baktıklarına aldırmadan, ihtiyacın olan besini bulabilmek için, bir elinle aklının bir elinle kalbinin elini tutarak, kendi ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını arar bulursun. Artık anlamışsındır, kendi ihtiyaçlarını en iyi kendin karşılayacağını, kendi boşluklarını yine en iyi kendin dolduracağını, insanların birbirlerine verdiklerinin hiç bir zaman bir zorunluluk olmadığını, sadece paylaşım olduğunu, vermenin ve almanın sadece tatmin duygusu elde etmek değil, ruhun bir kaynağı olduğunu…
“BOŞLUK” için 2 yanıt
I need to to thank you for this fantastic read!!
I absolutely enjoyed every little bit of it. I’ve got you
book marked to check out new things you
teşekkür ederim memnun kaldığınıza sevindim