11.01.2015/PAZAR/15:55
Can sıkıntısı bir alarmdır. Çok önemli, dikkate alınması gereken, yapılması gerekenin yapılmasının en kısa zamanda yapılmasını haber veren bir alarmdır. Korkmadan, telaşa kapılmadan, soğukkanlılıkla, yapılması gereken yapılmalıdır.
Can sıkıntısı, içimizdeki çocuğun coşkusunun patlamaya hazır hale geldiğini haber veren çandır.
Can sıkıntısı, kafesteki ruhumuzun haykırışıdır. Göklerde bizi bekleyen kartalların bize seslenişidir. Martı John’dur. Hayallerimizin bize kendisini hatırlatmasıdır. Ama biz bu serzenişleri her zaman bu şekilde algılayamayız tabii ki…
Can sıkıntısı, öte yandan bizi kendimize karşı olumsuz yargılarla baş başa bırakır ve bu yargıları bize hissettirmeden besler. Öyle uyuşuruz ki, hayatımızın en önemli öğelerini bile umursamaz hale geliriz. Hayallerimizi unuturuz, şevkimiz, heyecanımız söner, coşkumuz biter, umudumuz söner, en sonunda cesaretimizi de kaybederiz ve sıradanlık batağına batarız. İdealsiz, hayalsiz, verimsiz, hayatı yaşar, kendini, başkalarını hatta Tanrı’yı suçlayan bireyler haline geliriz. Elimizde kalan tek şey budur artık ya da can sıkıntısının elimize sinsice verdiği suçluluk aletidir. Artık bu aletle kendimizi iyi hissederiz, yaşam karşısındaki haklılığımızı, bu aletle kanıtlamaya çalışarak avunuruz, sahte mutluluklar, başarılar elde ederiz. Birileri yüzünden kaybettik, mutsuzuz. Tanrı bile bizi yalnız bıraktı. Suçlayacak çok kişi vardır…
Can sıkıntısı, belki heyecanla, büyük coşkuyla, büyük umutlarla başladığımız hayat yarışındaki kısa molalardır. biraz durup nefes almaktır. Elde ettiklerimizin zevkini sürmektir, kazanımlarımız için şükretmektir. Sahip olduklarımız için şükretmektir. Kaybettiklerimizin yasını tutmaktır ama abartmadan. İsimleri hata olan öğretmenlerimizin dersine girmektir, onlardan ders almaktır.
Can sıkıntısı, pazar günleridir… Çoğumuzun o gün yeni haftaya başlamak için dinlendiği, enerji depoladığı günlerdir. Eğer böyle algılayabilirsek, can sıkıntısını hayatımızın molaları olarak görebiliriz.
O zaman can sıkıntısı, ellerimize suçluluk aletini değil, eğer kış mevsiminde isek; sıcacık, rahatlatıcı, huzur verici bir çay ya da kahve, eğer yaz mevsiminde isek; ferahlatıcı, dinlendirici, huzur verici bir gazoz verecektir ya da meyve. Belki kalın, kocaman dilimli bir karpuz iliştirecektir ellerimize… Çocuk masumiyetiyle, neşesiyle ısıracağız karpuz dilimini ve serinleyeceğiz, dinleneceğiz.
Can sıkıntısı, ruhumuzun bahçelerinde, ovalarında, vadilerinde, dağlarında yeşeren çiçekleri haber veren bir çandır.
Ya da ruhumuzun vadilerinde esen yumuşak ya da sert rüzgârlardır.
Ya da yüksek zirvelerimizdeki asil ruhlu kartallarımızdır.