İNSAN HAMURU(24.11.2021)


Yüksek yüce bir dağ varmış. Zirvesinde de tertemiz, berrak bir göl varmış. Gölün dibi de balçıktan oluşuyormuş. Bu yüce dağın bir tarafının eteğinde küçük şirin bir ev varmış. Dağın diğer tarafının eteğinde de bir ev varmış.

***Bir gün gölün dibindeki balçık bir hamura dönüşmüş. Bir çiçek fidanı gibi titreyerek başını kaldırmış balçığından güneşin yansımasını görmüş. Gülümsemiş.O sırada dağın bir eteğinde bir evde yaşayan bir çift oradaymış. balçıktan çıkan çiçeğe şahit olmuşlar ve onu koparıp eve götürmüşler. Az sonra balçıktan yine bir çiçek çıkmış. Yine dağın diğer yarısındaki çift bunu görmüş ve hoyratça koparıp evlerine götürmüşler. Balçık üzülmüş, güneş üzülmüş, göl üzülmüş, dağ üzülmüş. yeni bir çiçeğin doğması için ara vermeye karar vermişler.

***Aradan biraz zaman geçince, dağın her iki eteğinde yaşayan çiftlerin birer çocukları olmuş.

Dağın bir eteğinde yaşayan çift, çocuklarını yetiştirmeye başlamışlar. Sevgi ekmişler, saygı ekmişler, değer ekmişler, erdemler yüklemişler. Saksıya koydukları, gölden kopardıkları çiçek de bunlardan beslenip büyüyormuş.

Dağın diğer eteğindeki çift ise, çocuklarını yeterince besleyememiş ve büyütememişler. Çocukta solmuş, gölden kopardıkları çiçekte.

***Aradan biraz daha zaman geçince, dağın bitiminde yer alan kasabadaki okula göndermişler. Kasaba büyükmüş dağın her iki tarafında da okul varmış.

Dağın bir eteğinde yaşayan çocuk, gittiği okulda daha çok beslenmiş ve beslenmeyi bilmiş.

Dağın diğer tarafında yaşayan çocuk beslenememiş ve beslenmeyi de bilememiş.

Günler, aylar, geçmiş.. Her iki çocukta, her iki aile de düşe kalka öğrenerek ya da isyan ederek yaşamaya devam etmişler.

***Derken bir gün, dağın zirvesindeki göl, dibindeki balçıktan bir ağaç fidanı çıkarmış. Ve bu fidan büyümüş ve insan kardeşlerinin yaşına ulaşmış.

Ama bu ağaç öyle bir ağaçmış ki, bir tarafı canlı ve çiçeklerle, yapraklarla, meyvelerle dolarken yıl boyunca, diğer tarafı zayıf ve kuru imiş. Aynı şekilde dağın bir tarafı canlı iken, diğer tarafı ölüymüş. Görenler hayrete düşüyormuş.

***Kasabanın yerlilerinden bir bilge, günlerce, aylarca, ağacı ve dağı gözlemlemekten yorulmamış ancak artık evine gitmeye karar vermiş. Son kez ağaca ve dağa bakıp şöyle düşünmüş.

”Ey insan! hamurun pak, tıpkı şu ağacın ve dağın hamuru gibi. Ama sen bu hamurdan hem yeşeren bir ağaç hem de kuruyan bir ağaç yaratan tek varlıksın. hem inşa eden hem yıkansın, hem yaşatan hem öldürensin. Sırrın varlığın kadar derin, yükün dağ gibi büyük. Ve çok değerlisin.

Öyleki senin hamuruna zehir katılırsa, bir ağacın, bir tarafını kurutabilecek kadar evrenin can damarına bağlısın. Yalnız değilsin insan, kendine gel!


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir