08/02/2022/SALI/15:12
***Yaşadığımız gezegen.. dünya.. tek başına bir evren.. başka gezegenleri başka yaşamları merak ederken içinde yaşadığımız gezegeni hakkıyla keşfettik mi acaba? elbette diğer gezegenleri, başka yaşamları keşfetmek oldukça mantıklı ve heyecan verici ve belkide kendi gezegenimiz ile ilgili sorularımızın cevabını bulmamıza katkıda bulunmaya devam edecektir ama yine de ben içinde yaşadığımız gezegene yabancı olduğumuzu düşünüyorum.
***evet hakkıyla keşfedebildik mi? senaristler bütün konuları ele aldılar mı?yazarlar, şairler bütün konuları ele aldılar mı?müzisyenler, evrenin müziğiyle ahenk kurabildiler mi ve evrenin müziğini duyabildiler mi? heykeltıraşlar, insana, her canlıya yakından bakabildiler mi? ressamlar her kareyi yakalayabildiler mi? fotoğrafçılar… oyuncular.. şarkıcılar…türkücüler… imkânsız mı?.. ne yazıyoruz? ne okuyoruz? ne söylüyoruz? kimi oynuyoruz? hep aynı mı? senaryolar birbirinin hep aynısı mı? kitaplarda mı? dünya’nın hâlâ keşfedilemeyen bir kıtası mı var? hâlâ güneşin ısıtmadığı aydınlatmadığı, ay’ın bir sır gibi sakladığı?.. yoksa dünyamız bize hep ayan mı oldu? biz ona çıplak gözlerle bakabildik mi? karşısında anadan doğma çıplak kalabildik mi? bütün rolleri, statüleri, kalıpları, tabuları, korkuları yere atıp ona bakabildik mi?
***acaba o saklanan yer kendi evrenimizde nereye işaret ediyor? ya da biz kendi evrenimizi keşfettik mi acaba? dokunmadığımız, görmediğimiz, duymadığımız, hissetmediğimiz hangi kıtalarımız var? ya da bütün bunların ta baştan farkındayız da yüzlerce seçeneğin arasında kalıp, ne yapacağımızı, ne yazacağımızı, ne oynayacağımızı, ne dinleyeceğimizi, ne besteleyeceğimizi, neyi yoğurup şekil vereceğimizi mi bilmiyoruz? ama aslında niye bu kadar bocalıyoruz ki, kaynağından doğan nehirlerimiz gideğenini bulamıyor mu? denizlerimiz okyanuslarla buluşmuyor mu? dağlarımız zirveler oluşturup, ormanlarımıza, kartallarımıza yuva olmuyor mu? her birimiz başlı başına bir evren değil miyiz? niye bocalıyoruz bu kadar?
***dünyamız bizden yeni aşklar, yeni başarılar, yeni girişimler, yeni senaryolar, yeni şiirler, yeni romanlar, yeni resimler, yeni heykeller bekliyor…bütünsel iyiliğe hizmet etmiş ve eden kahramanların heykellerini istiyor. (atatürk gibi) dünyamız gibi sade, içten, halkın içinden, tarihten, günümüzden ve olduğu gibi.. komplo teorilerinden uzak..
çünkü bedenimiz ve ruhumuz eşsiz dinamik bir sistem, her şartta ayakta kalabilir, teorilere gerek yok. Var olanı gerektiğinde yenileyerek, yeni şeyler üreterek, kişisel gelişim ve kişisel dönüşümümüze özen göstererek, zenginliklerimizi fark edip, yaşamlarımızda ve sanatlarımızda kullanabilmek…